Kentsel Dönüşüm mü, Rant Projesi mi?

Türkiye'de kentsel dönüşüm, uzun yıllardır tartışmalı bir konu olmaya devam ediyor. Deprem riski, çarpık kentleşme ve altyapı eksiklikleri gibi nedenlerle dönüşüm projeleri büyük bir ihtiyaç olarak gösterilse de, uygulamalarda rant odaklı yaklaşımların ağır bastığına dair ciddi eleştiriler var. Bu süreç, sosyolojik, mekânsal ve ekonomik boyutlarıyla değerlendirildiğinde, dönüşümün gerçekten kente ve insanlara fayda sağlayıp sağlamadığı sorusu gündeme geliyor.

Sosyolojik Etkiler: Kim İçin Dönüşüm?

Kentsel dönüşüm projeleri genellikle gecekondu bölgeleri veya düşük gelir gruplarının yaşadığı mahallelerde uygulanıyor. Resmi söylemde bu projelerin amacı, sağlıksız ve güvensiz yapı stokunu yenileyerek kent sakinlerine daha iyi yaşam koşulları sunmak. Ancak gerçekte, bu süreç genellikle mevcut mahalle sakinlerinin yerinden edilmesiyle sonuçlanıyor. Düşük gelir grupları, artan kira ve mülkiyet maliyetleri nedeniyle bu alanlarda barınamaz hale geliyor ve kentin çeperlerine itiliyor.

Mahalle kültürünün kaybolması, komşuluk ilişkilerinin zayıflaması ve sosyal dayanışma ağlarının çözülmesi gibi olumsuzluklar da kentsel dönüşümün sosyolojik boyutuna dair önemli eleştiriler arasında. İnsanların yalnızca konutlarını değil, aynı zamanda yaşam tarzlarını da kaybettikleri bir dönüşüm modeli, kentsel yaşam kalitesini artırmaktan çok, toplumsal dışlanmaya yol açabiliyor.

Mekânsal Dönüşüm: Kent Estetiği mi, Betonlaşma mı?

Türkiye’de kentsel dönüşüm projelerinin büyük bir kısmı, yüksek katlı beton bloklardan oluşan siteler şeklinde hayata geçiriliyor. Ancak bu yeni yapılaşma biçimi, kentsel planlama açısından ciddi sorunlar yaratıyor. Dönüşüm projeleri, çoğu zaman kentin tarihi dokusunu, mimari kimliğini ve kamusal alanlarını yok sayarak, yalnızca konut üretimine odaklanıyor.

Yeni yapılan konut alanlarının kamusal alanlar, yeşil alanlar ve sosyal donatılar açısından yetersiz olması, dönüşümün kentsel yaşam kalitesini artırmak yerine betonlaşmayı teşvik ettiğini gösteriyor. Kentsel mekânın yalnızca konut üretimi ve emlak piyasası üzerinden değerlendirilmesi, sürdürülebilir ve yaşanabilir kentler oluşturma hedefiyle çelişiyor.

Ekonomik Boyut: Kim Kazanıyor?

Kentsel dönüşüm projelerinin en fazla tartışılan boyutlarından biri de ekonomik etkileri. Dönüşüm sürecinin en büyük kazananları, genellikle büyük inşaat şirketleri ve gayrimenkul yatırımcıları oluyor. Arsa değerlerinin artmasıyla birlikte, eski mahalle sakinleri genellikle kendi bölgelerinden dışlanırken, yeni projeler yüksek gelir gruplarına hitap eden lüks konutlar olarak pazarlanıyor.

Devletin ve yerel yönetimlerin kentsel dönüşüm sürecine bakışı, çoğu zaman ekonomik getiri odaklı olduğundan, projeler kamusal fayda yaratmak yerine, piyasa dinamiklerine göre şekilleniyor. Bu durum, kentsel dönüşümün sosyal adaleti sağlamak yerine gelir eşitsizliklerini artıran bir mekanizma olarak işlediği yönündeki eleştirileri güçlendiriyor.

Sonuç: Gerçekten Dönüşüm mü, Yoksa Rant mı?

Türkiye'deki kentsel dönüşüm projeleri, mekânsal, sosyolojik ve ekonomik etkileri göz önüne alındığında, kamu yararından çok piyasa odaklı bir model olarak öne çıkıyor. Bu süreç, yalnızca fiziksel yapıların yenilenmesi değil, aynı zamanda kent hakkı, toplumsal adalet ve sürdürülebilirlik gibi kavramlarla birlikte ele alınmalı. Aksi takdirde, dönüşüm adı altında yürütülen projeler, kent sakinlerinin yaşam koşullarını iyileştirmek yerine, onları kentsel rant mekanizmasının mağdurları haline getirmeye devam edecek.

Gerçek bir kentsel dönüşüm, yalnızca fiziksel mekânı değiştirmekle kalmayıp, sosyal yapıyı ve ekonomik dengeleri gözeten bütüncül bir planlama anlayışını gerektirir. Aksi takdirde, “dönüşüm” adı altında yapılan projeler, kenti daha yaşanabilir bir hale getirmek yerine, belli kesimlerin çıkarlarını gözeten bir rant sürecine dönüşmeye devam edecektir.

 

Diğer Yazılar

Sepetinize henüz ürün eklemediniz!

Ürün Ara